Senin Korkun Ne?

Korku, insanın en kadim duygularından biridir; tıpkı bir gölge gibi bizi takip eder. Çocukken karanlıktan korkarız, odanın bir köşesindeki şekilsiz bir yığını canavara benzetiriz. Büyüdükçe, karanlık yerini daha somut korkulara bırakır: kaybetmek, yalnız kalmak, unutulmak... İnsan, aslında bilinmeyenden korkar; çünkü bilinmeyen, kontrol edemediğimiz bir uçurum gibidir. Bir düşünelim, bilinmeyen her zaman bizi tedirgin etmez mi? İlk kez bir işe başlarken ellerimizin terlemesi, bir sınav öncesi midemize oturan ağırlık, hatta bir sevdaya düşerken hissettiğimiz o iç sızısı... Tüm bunların kökeninde belirsizlik ve yetersizlik korkusu yatar. Ya başarılı olamazsam ya istediğim gibi sevemezsem? Ama belki de en büyük korku, insanın kendisindendir. Aynaya baktığında gördüğü kişinin, hayal ettiğinden farklı olduğunu fark etmek. Yaşanmamış hayallerin, söylenmemiş sözlerin ve ertelenmiş cesaretin yüküyle baş başa kalmak. Bir gün, bu hayatın tüm labirentlerinden geçerken, içimizdeki en karanlık köşeyi keşfederiz: Kendimizi...

Kim olduğumu keşfetmekten, olmazlarımı fark etmekten ama en önemlisi benliğimden korkmak mesela insan sevdiklerini kaybetmekten de korkar. Bir annenin evladını korumak için duyduğu endişe, bir sevgilinin vedalar karşısındaki çaresizliği, dostların uzaklaşma ihtimali... Bu korkular, hayatın geçici olduğunu hatırlatır. Belki de bu yüzden korkularımız, aynı zamanda bizi insan yapan en derin duygularımızdır. Yine de korku kötü bir şey değildir. Aksine, doğru ellerde bir rehberdir. Korktuğumuz şeyler bize neyi gerçekten önemsediğimizi, neyin bizim için anlamlı olduğunu gösterir. Bize hatırlatır ki yaşam, korkularımıza rağmen değil, korkularımızla birlikte yaşanır. Önemli olan, bu korkuların bizi durdurmasına izin vermemek, aksine onların ötesine geçecek cesareti bulmaktır. Çünkü en karanlık gölgeler bile ışıkla dans eder.

Kaynaklar:

Ceren Erden

Edebiyat Yazarı