Satoshi Kon, Japon anime film endüstrisinin; Miyazaki, Takahata, Otomo, Shinkai ve Hosoda gibi isimlerle beraber lokomotifini oluşturan yönetmen, senarist, mangaka ve en önemlisi de bana göre bir deha. Kon’un eserlerine, kullandığı tekniğe ve ilham verdiklerine değinmeden önce çalışmalarının temelini oluşturan arka plana dikkat çekmek istiyorum. Kon, Musashino Sanat Üniversitesi’nde görsel tasarım okuduktan sonra çeşitli manga çalışmaları yapmıştır. Ardından, bana göre kariyerinde büyük bir yere sahip olan, Akira ve Memories gibi köşe taşı yapımlarla bilinen mangaka ve yönetmen Katsuhiro Otomo’nun yanında asistan olarak çalışmış, erken kariyerinde Otomo ile birlikte birçok esere imza atmıştır. Otomo dışında Kon’un eserlerinde ilham aldığı bazı isimler ise bilim kurgu yazarları Philip K. Dick, Kurt Vonnegut ve Yasutaka Tsutsui olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Monty Python’dan tanıdığımız Terry Gilliam ve Japon yönetmen Akira Kurosawa ilham kaynağı olarak söylenebilir. Kitaplarla, çizimlerle ve filmlerle geçen üniversite yıllarını, Kon’un kariyerini ve filmlerinde işlediği temaları şekillendiren başlıca etken olarak ele almak yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum.
Kon’un yönetmenliğe ilk adımı, Yoshikazu Takeuchi’nin aynı adlı romanından uyarladığı “Perfect Blue” filmi ile 1997’de olmuştur. Bu film daha sonra Darren Aronofsky’e, “Requiem for a Dream” ve “Black Swan” filmlerinde hem çekim teknikleri ve sahneleri hem de filmlerde işlediği temalar açısından ilham kaynağı olmuştur. Aronofsky, bahsettiğim filmlerini çekerken Perfect Blue’dan etkilendiğini açıklamış fakat ilham almadığını söylemiştir. Her ne kadar öyle söylese de filmlerinde gördüğümüz “etkilenilen” sahneler birebir Perfect Blue’dan alınmıştır. Kon, bir blog yazısında Aronofsky ile görüştüklerini söylemiştir. Kon’un erken yaşta trajik vefatından sonra çıkan “The Art of Satoshi Kon” kitabında Aronofsky’nin Kon hakkında, Kon’un çalışmalarına “tribute” niteliğinde bir yazısı da bulunmaktadır. Perfect Blue’nin ardından Kon’un sıradaki filmi, normal şartlar altında Paprika olacaktı fakat animasyon şirketi Rex Entertainment’in iflası yüzünden ertelendi ve absürd bir şekilde sonraki filmi bir stüdyonun iflas edişini içerisinde barındıran Millennium Actress(2002) oldu. Millennium Actress’in yapımında Kon, Kurosawa başta olmak üzere Japon sinemasından ve Vonnegut’un Slaughterhouse-Five kitabından ilham almıştır. Millennium Actress’in yapım sürecine dair detaylı bilgi için “The Making of Millennium Actress” kısa belgeseline bakılmasında fayda bulunuyor. Kon, 3.filmi olan Tokyo Godfathers(2003) ve tek sezonluk anime dizisi Paranoia Agent(2004)’la birlikte 2000’li yılların başını oldukça verimli geçirmişti. 2006 yılına geldiğimizde ise benim nezdimde teknik olarak bir başyapıt olan, daha önce ertelenen, Tsutsui’nin 1993 tarihli aynı isimli romanından uyarlamış olduğu Paprika çıkış yapacaktı. Paprika öyle bir eserdi ki ünlü yönetmen Nolan’ın akademi ödüllü Inception’ına ilham oldu. Öyle ki, Nolan bu konu hakkında demeç vermeyi reddetse de Nolan’ın bu filminde apaçık plagiarism yaptığı iddiası hala tartışılmakta. Kon, 90’lı yılların sonlarında Perfect Blue’dan sonra çekecek film arayışına girmiş, zaten hayranı ve kitaplarının kurdu olduğu Tsutsui’nin Paprika’sını beyaz perdeye aktarma fikrini düşünmüştü. 2003’lü yılların sonunda ise Tsutsui ile tesadüfen bir etkinlikte karşılaşmaları ve Tsutsui’nin Kon’a romanını filme dönüştürmenin ilgisini çekip çekmeyeceğini sormasıyla birlikte Kon’un tabiriyle kader ağlarını ördü. Kon, “The Making of Paprika”da da görüleceği üzere yapım sürecinde sürekli yazarla fikir alışverişinde bulunmuş, hatta bir karakterin seslendirmesini de yazara bırakmıştır. Ek bilgi olarak, ünlü yönetmen Guillermo del Toro ve aktör Elijah Wood’un Kon’un eserlerine hayranlık duyduklarına dair çeşitli demeçleri bulunduğunu da belirtmek istiyorum.
Kon, eserlerinde; rüyalar, anılar, kâbuslar, takıntılar, sanat, yaşam gibi kavramları ve aralarındaki ilişkileri görsele dökerek, gerçeküstü bir anlatımla izleyiciye aktarıyor. Şöyle ki; eğer Dali tablolarını filme uyarlamak isteseydi, yönetmenliğini Kon’dan başkasına teslim etmezdi diye düşünüyorum. Kon’un en başarılı olduğu konulardan biri, soyut kavramları izleyiciye aktarırken sahne geçişlerinde kullandığı, Wes Anderson’un filmografisinde sıkça gördüğümüz “match cut” gibi tekniklerle birlikte seyirciyi filme bağlamak, çeşitli dünyalar arasında bir yolculuğa çıkarmak. Kon’un, sahnelerini beyaz perdeye aktarmadan önce kullandığı bir yöntem ise bir sahneyi çizerken bir sonraki sahneyi de sürekli aklının bir köşesinde tutması. Bu şekilde, kullandığı soyut anlatım ve çekim tekniklerine rağmen sahneler arası bağlantı kopuşunu engelliyor, bütünlüğü sağlıyor. Ayrıca, çizim yaparken kare sayısını da minimize edip izleyicinin sahneleri daha hızlı okumasını sağlamaya çalışıyor. Filmleri, özellikle sahne kompozisyonları ve hikaye anlatımı konusunda da ders niteliğinde olacak derecede başarılı. Bunlara estetik kaygı da eklenince görsel olarak da tatmin edici bir eser ortaya çıkıyor. Kon’un kullandığı bir başka teknik ise “trompe l’œil”; Göz sanrısı oluşturmayı hedefleyen, genellikle ressamlar tarafından kullanılan Fransız sanat tekniği. Kon, bu sayede izleyicinin algılarıyla oynuyor, gerçek ve hayal arasındaki ince çizgide bir cambaz misali yürüyor. Eğer filmini izledikten sonra “ben ne izledim” gibi bir düşünceye kapılırsanız, başarılı olmuş demektir.
Kon, Paprika’dan sonra “Dreaming Machine” isimli filmi üzerine çalışmakta olsa da bu film, Kon’un 24 Ağustos 2010 yılında pankreas kanserinden hayata veda etmesi sebebiyle maalesef beyaz perdeye aktarılamadı. Filmin senaryosu daha sonra yapım ekibi tarafından Kon’un film üzerinde çalışırken aldığı notları ve taslak çizimleri rehber alınarak tamamlansa da finansal sıkıntılardan dolayı tamamı anime edilemedi. Film projesi, daha sonra tekrar girişimde bulunulmasına ve beyaz perdeye aktarılabilecek durumda olmasına rağmen animasyon şirketi Madhouse’un kurucusu Masao Murayama’nın “Bu filmi Kon’un yetenek düzeyinde yönetebilecek bir yönetmen bulamıyoruz” ve “Bu filmi başka bir yönetmene verirsek Kon’un filmi olmaktan çıkar” demeçleri sebebiyle askıya alındı.
Kon, ortaya koyduğu özveri ve dehasıyla, eserlerinde gerçekliği rüyalarla bükerek bizi yaşadığı süre içerisinde sıra dışı bir yolculuğa çıkarttı. Yaşasaydı, ürettikleriyle 2000’li yıllara damga vurduğu gibi üretecekleriyle de 2010’lu yıllara damga vuracaktı. Kon’un 46 yaşında, erken sayılabilecek vefatından önceki son sözleri, “Şimdi gitmek zorundayım, bu dünyayı sizden önce terk ediyorum” oldu. Dünyayı bizden önce terk etmiş olabilirsin, mirasın yaşıyor ve yaşamaya devam edecek; huzur içinde yat, Kon.