Beyoğlu, İstanbul’un en canlı, en hareketli semtlerinden biri. Tarihi binaları, dar sokakları ve hiç bitmeyen enerjisiyle her zaman yaşayan bir yer. Burada geçmiş ve bugün iç içe. Eski taşların arasında dolaşırken sanki bir zamanlar bu sokaklarda dolaşan yazarların ve şairlerin seslerini duyabilirsiniz. Orhan Pamuk'un melankolisi sinmiş bu sokakların sabahları başka akşamları bambaşka bir havası var. Gün doğarken kahve kokuları sokaklara yayılır, simitçiler tezgâhlarını kurar, esnaf kepenklerini açarken sokaklar uyanır. Gün boyu kalabalık hiç eksik olmaz. Kimi işine yetişmeye çalışır, kimi bir kafede oturup kitap okur, kimi de ara sokaklarda kaybolmayı sever. Tünel’den Galata’ya yürüdüğünüzde eski İstanbul’un izlerini görmek hâlâ mümkün. Belki de bir zamanlar burada oturup şiir yazan bir Servet-i Fünun şairinin ayak izlerini takip ediyorsunuzdur. Çiçek Pasajı’nda yükselen kahkahalar, bir zamanlar burada sohbet eden edebiyatçılardan kalan neşeyi hatırlatır. Bir köşede Yahya Kemal’in rakı eşliğinde söylediği zarif cümleler yankılanırken diğer köşede gençler defterlerine not ettikleri dizeleri tartışır.
Galata Kulesi’nin gölgesinde yürürken Orhan Veli’nin İstanbul’u dinlediği sokaklardan geçersiniz. Bir kafede oturan genç bir kadının gözlerinde Tomris Uyar’ın ruhunu görürsünüz çünkü Beyoğlu, kaybolarak kendini bulmayı sevenlerin yeridir. Beyoğlu’nda her köşe başında bir hikaye saklı. Bir eski binanın taşlarında, bir paslı kapı tokmağında, bir sokak lambasının ışığında geçmişin izleri var. Beyoğlu, geçmişin izlerini taşıyan ama her zaman yeniden keşfedilen, zamansız bir hikâyedir ve en güzel hikâyeler onun sokaklarında kaybolanların kaleminden çıkar.
Kaynaklar:
(Ayşegül Parlayan Özalp, 2014)
(Nazlı Bülay Doğan, 2023)