Okulumuz Klasik Türk Müziği Korosu Şefi Asuman Ercan ile koro, edebiyat ve sanat üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine bizimle bu söyleşiyi gerçekleştirdiği için buradan da teşekkürlerimizi iletiyoruz.
- Öncelikle bize Klasik Türk Müziği Korosundan bahsedebilir misiniz? Ne zaman kuruldunuz? Nasıl kuruldunuz? Nasıl ilerliyorsunuz ya da ilerlemeyi düşünüyorsunuz?
2009 yılında eski Rektör Yücel Yılmaz’ın devir teslim töreninde ilk kez sahne aldık ve aslında o zaman kurulduk. Deniz Hoca (Prof. Dr. Yücel Bayraktar), Yücel Yılmaz için bir güzellik yapmayı istemiş ve onun devir teslim töreninde bir koro sahne alabilir mi diye Gülten Çapan ile konuşmuş. Devlet Senfoni Orkestrası'nda görevli olan çok yakın arkadaşım Gülten Çapan’a yardımcı olabilecek biri var mı diye sorduklarında beni önermiş. Ben de hemen okula geldim. Her şey yolunda gitti ve maceramız bu şekilde başladı. Eski Rektör olan Yücel Hocamız veda ederken ‘Bu koronun okulun devamlı korosu olmasını istiyorum’ dedi. Biz de o günden beri devam ediyoruz. Sadece pandemi döneminde ara vermek zorunda kaldık. Bu öğrencilerle olan bağımızı koparmış oldu. İlk kurulduğumuz zamanlar öğrencilerimizle çok yakın olabiliyorduk. Senede iki konser veriyorduk, yine veriyoruz. Bu sene konserimiz biraz geç gerçekleşti sadece. Bu sene ilk konsermizi mart ayında gerçekleştirdik. İkinci konser için hazırlıklarımız devam ediyor.
- Klasik Türk Müziği'nin genel olarak toplum üzerindeki etkisi ve önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Klasik Türk Müziği, Türk kültürüne ait makamlı bir müzik türüdür. Dünya üzerinde süreklilikle geleneksel olması bakımından mevcut birkaç klasik müzikten biridir. Klasik Türk Müziği ilk başta saraylarda ve dergahlarda başlamıştır. Cumhuriyet Dönemine kadar böyle devam etmiştir. Cumhuriyet devriminden sonra bireysel, korolara doğru yönelmiştir. Toplumun daha çok dikkatini çekebilecek korolarla ve solistlerle icralarla başlayıp amaç olarak topluma ulaşmak göz önüne alınmıştır. Bugüne kadar böyle devam etmektedir.
- Klasik Türk Müziği'nin diğer müzik türleriyle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Klasik Türk Müziği günümüzde çok duyulmadığı ve belirli kurumlar dışında icra edilmediği için daha az kitlelere ulaşabilmektedir. Daha çok da bu müziğe ilgi duyan ve aşina olan kişiler tarafından dinlenmektedir. Günümüzde de giderek azalmaktadır. Klasik Türk Müziği ile diğer müziklerin hitap şekilleri çok farklıdır. Mesela, Klasik Türk Müziğinin aletleri ney, tambur, keman ve viyolonseldir. Diğer müziklerin çok farklı aletleri vardır. Birbirleri ile uyum sağlamaları çok zordur. Özellikle Batı Müziği ile çıkarılan sesler ve tınılar farklıdır. Birbirinden çok ayrı ve çok farklı müzik türleridir.
- Peki repertuarınız için şarkı seçiminde hangi kriterleri göz önünde bulundurursunuz ve seçim süreciniz nasıl işler?
İlk başladığımız sıralarda çok klasik olmamasına rağmen yine de Cumhuriyet dönemine ait eserleri icra ediyorduk. Bugüne kadar birçok değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Bize gösterilen ilgi ve öğrencinin verdiği etki-tepki meselesinden dolayı repertuarımızı çok değiştirdik. Ben Klasik Türk Müziği sanatçısıyım ama burada öğrencilere müziği sevdirmek için kendi çizgimden vazgeçtim diyebilirim. Amacımız sadece çocuklarımıza müziği sevdirelim, müzikle haşır neşir olsunlar, ruhları müzikle dolsun çünkü müzikle uğraşan insan kötü insan olamaz. Eser seçiminde de kulağa hoş gelen mümkün olduğu kadar onlara etki edebilecek, onları içine çekebilecek eserleri seçmeye çalışıyorum. Gelen seyirciyi de dikkate alıyorum. Yani gelen seyirci sıkılsın da istemeyiz çünkü günümüzde her şeyin değiştiği gibi müziğe bakış ve dinleyiş açısı da değişti. Çok farklı şeyler bekliyorlar. Onun için mümkün olduğu kadar gelen ve benimle birlikte bu işi yapan öğrencilerle birlikte okul kadrosu üyeleri, öğretim üyelerinin de sevebileceği, haz duyabileceği, onların da kulaklarında olabilecek eserleri seçmeye çalışıyorum. Onları kaçırmak değil kazanmak istiyorum. Bu bizim artımız olur. Bana da tür konusunda değişiklik olur.
- Klasik Türk Müziği repertuarında sıkça yer alan klasik eserlerin modern izleyiciye nasıl ulaştırılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Onların kulaklarına hoş gelecek, onları çekebilecek eserleri bularak. Böyle de çok eserlerimiz var. Onları bulmak için de araştırma yapmak gerekiyor. Seyirciyi çekmek için çaba göstermek lazım. O tür eserleri bulup modern seyirciyi o tür eserlerlerle doyurmamız lazım.
- Klasik müzik eğitiminin günümüzdeki müzikal trendlerine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Klasik müzik eğitimi artık çok azaldı. Bir tek İstanbul Konservatuvarı vardı ama o İstanbul Üniversitesine devredildi. Bir de İTÜ var. Şimdi amatör korolara çok büyük destek veriyorlar ama hepsinin çizgileri farklı, dediğim gibi. Herkese hitap edemiyorsun. Hele gençliğe hiç hitap edemiyorsun. Zaten, dediğim gibi bu müziği dinlemek isteyen insanların gideceği, daha önce de bahsettiğim gibi birkaç yer var. Oralarda dinliyorlar. Artık Klasik Türk Müziği'ni ayakta tutabilmek, onu birilerine sevdirmek ve empoze edebilmek çok zor. Biz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
- Edebiyat eserlerinden esinlenilen parçaların yeri hakkında ne düşünüyorsunuz? Peki bize bestelenmiş şiirlerden ve onların hikayelerinden bahsedebilir misiniz? Çarpıcı hikayesi olan bir şiir var mıdır?
Melahat Pars’ın ‘Ben Gamlı Hazan / Sen Taze Bahar’ diye bir eseri vardır. Bu eser, Melahat Hanım’ın herkes tarafından çok bilinen ve söylenen bir eseridir. Günümüze kadar anlatılan ve bize aktarılan hikaye şudur: Melahat Hocamız okulda öğretim görevlisi olduğu sırada bir öğrencisi ona aşık olmuştur. Melahat Hanım ilk önce bunu fark etmez ama zamanla merdivenden inerken o öğrencisinin yanından geçtiğini, onu süzdüğünü fark eder. Derslerde de fark eder. Bir gün öğrencisi ona aşık olduğunu söyler. Melahat Hanım çok şaşırır. Böyle bir aşkın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını söyler. Akşam eve gittiğinde ‘Ben gamlı hazan, sen taze bahar; dinle de vazgeç. Olmaz meleğim böyle bir aşk bende vakit geç. Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç.’ güfteleriyle bestelenmiş eseri yapar. Ertesi gün okulda bunu okur. O sırada öğrencisinin karşısında gözyaşları ile boğulduğunu görür. Böyle bir hikaye olduğu söylenir.
- Müzik ve edebiyatın toplumsal ve kültürel bağlamda nasıl bir etkileşimi olduğunu düşünüyorsunuz?
Müziksiz edebiyat, edebiyatsız müzik olamaz diyebiliriz. Şiir, edebiyat eseri ve müziğe malzeme oluyor. O sesle ve tınıyla enstrümanlarla insanların kulağına hoş bir tını haline geliyor.
- Yavaş yavaş son sorularımıza gelirken size şunu sormak istiyorum: Genç nesillere Klasik Türk Müziği'ni tanıtmak ve sevdirmek için neler yapılabilir?
Bol bol onların gözleri önünde bulunmamız gerek ama bu durum ekonomik şartlardan dolayı çok zor. Pahalı işler yapıyoruz. En önemlisi bu müziği onların kulaklarına doldurmak. Bu da müziğmizi onlara dinletmek ve onların gözleri önünde olmak ile mümkün olabilir. Sadece konserlerle göz önünde olabiliriz. Bu müzikten bahseden iletişim araçları çok azaldığı için sesimizi duyurmak da çok zorlaştı. Benim gibi birçok arkadaşım amatör korolar idare ediyorlar. Böylece etrafında duyurmaya çalışıyorlar. Biz de okulda her hafta cuma günleri, haftada bir gün bir saatle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Neticesini alıyoruz. Gelen arkadaşlarım hep bana aynı şeyi söylüyor: ‘Bir gün bir saatle bunu nasıl başarabiliyorsunuz?’ Başarabiliyoruz. Çok az tabii biliyorum ama karşımdaki insanlar seninle aynı özveri içinde oluyorsa, bu işi severek yapıyorsa başarabiliyorsunuz. Genç nesile ancak okulda koro çalışmasıyla, konserlerimizi çoğaltmakla yani onların gözü önünde ne kadar çok olursak o şekilde ulaşabiliriz. Varlığımızdan haberdar olurlarsa ve çok çizgimizi aşmadan ama çok da klasik olmayan şarkılar seçerek öğrencilerimizi kazanırız diye düşünüyorum.
Kaynaklar:
Photo by Adrian Korte on Unsplash