Aşk Tanrısı Meraklı Bir Gazeteci Olduğunda
Kesinlikle aşkın tanımını yapmaya çalışmadan başlayacağım. Hepimiz biliyoruz ki, aşk basitçe birkaç kimyasal reaksiyonun insan bedeninde oluşturduğu, yanlarında minik minik patlayan havai fişekleri olan “tatlı duygu kokteylleri” değil mi? Öyleyse, ben bir tane istiyorum galiba: “Çalkalanmış ama karıştırılmamış olsun, lütfen!”
Bedenin her yerinde hissedilebilen bir duygu olmasının yanı sıra, soyut anlamda da insanın kırılma noktalarına ulaşmasını sağlayan bir duygu değil midir aşk? Onu kıran, onaran, sorgulatan, ilham veren, anlam kazandıran ya da kutsal bir amaç yükleyen bir duygu…
Belki de milyonlarca bağlantısının olması bu yüzden çok ilginçtir. Büyük perspektifte “Aşk” eşittir “Sevgi” olabilir. Sevgi duygusunun evrensel olması ise çok daha derinlerde bir yerde saklı olmalı. Tam da böyle şeyler demişken, bir kasım ayı klişesi olan “Kasım’da aşk başkadır” sözüne geçiş yapıyorum. Çünkü kasım ayı henüz bitmedi.
Şimdi Sen, Seni Düşün...
Yaşadın mı böyle bir aşk, ama kasım ayında? Bu modern aşk dünyasında? Algoritma usulünde çalışan zihinlerin modern dünyada aşkı bulabilme ihtimali nedir? Yapay zekâya sormalıyız. Formülü var mı aşka giden yolların? Mantığı ne bu işin? Neyi feda etmeli?
Ya da sadece tek başımıza kokteyllerimizi içmeye devam mı etmeliyiz?
Modern Love
New York Times gazetesinin “Modern Love” köşesinde yayımlanan, insanların gerçek hikayelerini temel alarak hayata geçirilen bu mini dizideki en sevdiğim bölümü inceleyeceğiz. Kim bilir, daha sonrasında belki sen de, ben de kendi Kasım ayımızdaki tatlı duygu kokteyllerimize eşlik edecek “o kişiyi” buluruz. Neden olmasın? Her zaman umut vardır.
Aşk Tanrısı Meraklı Bir Gazeteci Olduğunda (S1.B2)
İki ayrı hikâyeye bölünen bu bölümde elimizde orta yaşlı, zeki bir gazeteci Julie ve genç, yakışıklı, çöpçatanlık uygulaması CEO’su asıl oğlan Joshua var. İkisinin yolları, Josh’ın özel röportajı ile kesişiyor. Röportajın sonunda Julie’nin sorduğu “Sen hiç âşık oldun mu?” sorusu ise Joshua’yı afallatıyor.
İşte bu soru, geçmişten hüzünlü bir hikâyeyi gün yüzüne çıkartmaya yetiyor.
Bölümde dikkat çeken kısımlardan biri, asla <em<“o” kişiyle nerede tanışacağınızı bilemiyor olmanız. Josh, Emma’sı ile aynı iş görüşmesine geldikleri bekleme alanında tanışıyor ve onu kaybetmemek için o gün ‘’risk’’ almayı seçiyor, gizli bir duygu kokteyli alarmı!
Sonrasında hayvanat bahçesinde, sevginin bu kadar evrensel olması üzerinde birlikte düşünüyorlar ve aşkları bir şekilde başlıyor. Ancak ilişkilerinin kırılma noktası, Joshua’nın kariyerine odaklandığı bir dönemde Emma’nın kendi geçmişinden biriyle onu aldatması yüzünden oluyor. Sonuç? Ayrılık.
Birkaç yıl birbirlerini görmeden geçirdikten sonra, ikili bir caddede ansızın karşılaşıyor. Tanıdık ama farklı bir duygunun kıvılcımları onları yeniden bir araya getiriyor. Joshua, gazeteci Julie’ye, iki yılda pek çok mükemmel insanla tanışmasına rağmen kimsenin Emma gibi olamadığını ve o olamayacaklarını itiraf ediyor.
Bu itiraf, Julie’nin kendi hikâyesini düşünmesine neden oluyor. Joshua’ya ‘’Zamanın var mı? ‘’ diyerek kendi hikayesini anlatmaya başlıyor.
Julie'nin Hikayesi
Julie, 22 yaşında Paris’te okurken, Karayipler’de bir barda tanıştığı ve her gününü onu düşünerek geçirdiği yarıda kalan aşkını anlatıyor. Ters köşe ise şu: Julie’nin aşkı, onun Paris’teki evine ziyarete asla ama asla gelmiyor. “Mükemmel bir başlangıç yaşamamış mıydık?” diyor Julie. Ziyarete gelmemesinin onu yıkmasıyla yıllarca o duyguyla yaşadığını itiraf ediyor.
İkisinin beraber olan tek bir gençlik fotoğrafının hatırası Julie’nin evliliğine, şehirden şehre, tüm hayatı boyunca gizlice bir kitabının arasına saklanarak gelmiş olması ise hayatımızda hep eksik kalan şeylere özlem duyabileceğimizi hatırlatıyor.
Ancak, bir gün Julie’nin şehir dışındaki imza gününde karşısında kim beliriyor dersiniz? 17 yıl önce Julie’nin adresinin yazılı olduğu kitabı kaybeden o diğer eksik kalmış aşık.
Bu kısımdan sonra geçmiş kendini yeniden tasarlarken ikili için hiç yaşanamamış duyguların tamamlanmasına yardım ediyor. Demem o ki zamanlamayı asla bilemiyoruz…
Aşık Olmanın Dayanılmaz Hafifliğindeki Ağırlık
İzlemek isteyenler için sonunu anlatmıyorum!
Asıl başlığın konusuna geliyoruz. Dayanılmaz hafiflikteki ağırlık. Milan Kundera’ya teşekkür edip yaptığım kelime oyununda şunu düşündürmeye çalışıyorum: Bu dizi analizi ile Julie ve Joshua’nın hikayelerinde yaşadığı o ‘’nadir duygunun’’ yaşamlarını, karakterlerini, evliliklerini ve duygulara olan hassasiyetlerini nasıl etkilediğini sorgulayabiliriz. Mutlu anıların geçmişte kaldıktan sonraki ağırlığını hissetmek ya da asla nedenini bilemeden geçirilen 17 uzun senenin ağırlığında kalmak...
Hepimizin farklı farklı hikayeleri olduğundan şununla sonlandırabiliriz sanırım, duygu kokteylleri demiştik ya eğer gerçekten özellerse ve bundan gerçekten eminseniz zamanlaması ne olursa olsun bir adımı hak edebilirler. Son bir aşk tanrısı oku! İzledikten sonra düşünmeyi unutmayın ya da adım atmayı!
Not: Tabii ki kasım ayı bu işin sadece eğlencesi…