Acının Anatomisi

Acı, insan ruhunun en kadim duygularından biridir. Görünmez bir yara gibi içimize işler, derinlere kök salar ve sessizce büyür. Kimi zaman bir sevgilinin gidişiyle yüreğimizi kuşatır kimi zaman bir dostun ihanetiyle damarlarımızda yankılanır. Ama acı, her zaman kendine özgü bir dile sahiptir; ne kelimeler tam anlamıyla anlatabilir onu ne de gözyaşları yeterince ifade edebilir.

Bir heykeltıraşın taşı yontması gibi, acı da insanı yontar. Sert darbelerle şekillenir ruhumuz; kimi zaman daha güçlü kimi zaman daha kırılgan hale geliriz. Kalbimizde açılan çatlaklar, içimize ışık sızdırır mı, yoksa bizi daha karanlık bir uçuruma mı sürükler, bunu ancak zaman gösterir. Acının bedende bir haritası vardır aslında. Boğazımıza düğümlenen sözlerde, göz çukurlarında biriken yaşlarda, kalbimizdeki ağrıda somutlaşır. Ama ruhumuzda bıraktığı izler, bedende bıraktıklarından daha derindir. Bazen bir şarkının melodisinde, bazen bir sokak lambasının loş ışığında aniden hatırlatır kendini.

Acı, kimileri için bir öğretmendir. İnsan olmanın ne demek olduğunu hatırlatır; empatiyi, sabrı ve yeniden başlamayı öğretir. Ancak kimileri için sadece bir yük, taşınması imkânsız bir zincir gibidir. İnsan, acısıyla ne yapacağını bilemediğinde, ya ona teslim olur ya da onu bir güce dönüştürür. Belki de asıl mesele, acıyı kabullenmek ve onunla yaşamayı öğrenmektir. Çünkü acı, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıçtır. Her düşüş bir kalkışı her kırılma bir yeniden doğuşu müjdeler. Ve işte bu yüzden, acının anatomisi aslında hayatın kendisidir; kırılgan, karmaşık ve bir o kadar da büyüleyici.

Acı, insana kendini anlatır. Peki biz, ona ne anlatırız?

Kaynaklar:

Ceren Erden

Edebiyat Yazarı