Kimsin sen? Hiç düşündün mü bunu? Ya da hiç aklına geldi mi kim olup, olabileceğin? Nereye aitsin mesela ya da ait misin bir yere? Ailenin sana verdiği isimle mi var olduğun karakteri hayatta tutuyorsun, yaşadığın acılardan mı besleniyorsun; inancından, sevdandan mı hayatta kalıyorsun? Yaşamında kime sorumluluğun var? Seni büyüten ailene, vatanına ya da sadece kafesinden kaçmaya, çalışıp özgür olmak için çabalayan güvercin misali kalbine mi?
Özgürüz deyip dövünür dururuz, kim olduğumuzu bazen soyadımızla haykırırız, bazen öyle kapatırız ki kendimizi, kendimizden başka bir şey düşünemez oluruz. Hayattaki asıl amacımızı bazen bu yüzden bulamadan yaşayıp, ölürüz. Ya da sahiden ölür müyüz, yoksa ruhumuz, başka insanların, canlıların kalbinde dokunmaya devam eder mi?
Bazen öyle canımız acır ki, kendimizden başka bir şey düşünmez olur, hayat der geçerken diğerlerini unuturuz. Hayatın güzelliklerini, dinamikliğini, nazlı çiçeklerini...
Bazen de o kadar dokunursun ki başkalarının hayatına kim olduğunu unutur, kendini başka hayatların dinamikliğine adayıp, kendi dinamikliğini kaybedip, unutursun.
Kaybettiğinin çocukluğunun anıları mı, yoksa geleceğinin yeni sayfaları mı olduğunu bilemezsin sadece kendini ararsın. Hayatın bir arayış olduğunu o an anlarsın.
Durmadan devam eden bu arayışta kendine bir sıfat bulmak için durmadan çabalayan insan, kendini silinmez, tükenmez kalemle hafızalara kazınacak biri olmak için uğraşır iken, hayat o planlarını yaparken zaten başka planlarını da yapıyormuş aslında. Tam da tesadüfün burada başlar belki de. Yoksa gerçekten var mıdır tesadüf? Belki de senin tercih etmediklerinin sonucundan doğmuştur. Tıpkı her seçimin bir vazgeçiş olduğu gibi. Hayatı da tam buna benzetirim. Bir babanın ailesini bırakmayı tercih etmesine, bir annenin çocukları için kendinden vazgeçmeyi tercih etmesine, bir ailenin aslında aile olmayı becerememeyi tercih etmesine, bir sevdanın daha sevda olamadan kopup gitmesine, bir gülün hiç uğruna bitecek sevda uğruna koparılmaya tercih edilmesine benzetirim. İşte bu yüzdendir ki hayatın dinamikliği, her seçimin aslında terk ediş olduğu... Geride kalanları hiç düşünmezler. Kim olduğunu durmadan fütursuzca arayanlar, tıpkı dünyanın fütursuzca dönüşü, güneşin her gün arsızca doğuşu gibi durmadan hayatta yer edinmek için çoğu şeyden vazgeçerler. Vazgeçerken çoğu şeyden, aslında kendilerini de kaybederler.
Sen, sen olduğunu bildikten sonra ne önemi vardır sıfatların.
Kim olduğunu tercih ederken, vazgeçişlerinin sonuçlarını ve kimliğini unutma. Çünkü doğduğun evin izleri senin kimliğinde, yüreğinde saklıdır.
Kaynaklar:
Photo by Emily Morter on Unsplash